En yalın anlatımıyla altın “yapraklarının” yüzeye sıvanmasıyla süsleme olarak tanımlanan bu sanat Türkçe’deki adını Arapça yaprak anlamına gelen varak sözünden alır.
Altın ne hikmetse insanı hep büyülemiştir. Gerek hiç kaybolmayan parlaklığı, şavkı gerekse zamanın yıpratmasına direnen, koşullardan etkilenmeyen yapısıyla kültürler boyunca gücün ve kudretin timsali olmuştur.
Tanrısallıkla ilişkilendirilmesi de bundan ileri gelse gerek. Süleyman Mabedinin altın kaplı sunağından, çiçek ve ağaç figürleri oyulmuş varaklı ahşap cephelerinden, altınla kaplanmış ikonalara,
tezhip edilmiş Kuran-ı Kerim’lere kadar altın her çağda tanrının dokunuşu kabul edilmiştir.
Mistik ve estetik olduğu kadar koruyucu niteliğiyle de kullanılan altın varak önem atfedilen mimari unsurları ve nesneleri sarmalamıştır.
Her ne kadar binlerce yıldır özellikle Doğu’da bezeme amacıyla kullanılageldiyse de kendini Güneş Kral olarak kurumsallaştırma çabasının uzantısı olarak sarayının dekorasyonunda varağa giderek artan miktarlarda yer veren XIV. Louis’nin ardından
bu stil Avrupa’da yaygınlaşmış ve doğal olarak Osmanlı Sarayı’nda da kendine yer bulmuştur.
Varak ustası Aziz Dönmez Rum ustasından devraldığı atölyesinde 40 yılı aşkın süredir İstanbul usulü Edirnekâri varak tekniğini uygulamaktadır.
Bu tekniği tarifidir:
“Varak işlemi, ham durumdaki ağacın varağa hazır hale getirilmesiyle başlar. Öncelikle, her gün bir kat olmak üzere yedi kat astar sürülür. Astar malzemesinin hazırlanmasının önemli incelikleri vardır.
İspanya tozu, sıcak tutkalla karıştırılarak fırçayla sürülecek kıvama getirilir ve uygulanır. Yedi kattan ibaret astarlama işlemi sonrasında zımpara aşamasına geçilir.
Zımpara yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, figürlerin orijinal formlarını korumaktır.
Zımpara işlemi bittikten sonra alkole batırılmış tülbent beziyle zımpara tozu temizlenir ve böylelikle hazırlanmış yüzeye sıcak tutkalla harmanlanmış kilermeni bir gün içinde dört kat sürülür.
Bu işlemler sonrasında ağaç varak uygulaması için hazır olur.
İsmiyle müsemma altın yastığı altın varakların uygulama için hazırlandıkları bir yüzey oluşturur. Varağı tutmayan, kolaylıkla hareket etmesine izin veren güderiyle kaplı bu yastık orta yere konur,
üzerine sekiz santime sekiz santim boyutundaki varaklar serpiştirilir. Varak bıçağı yardımıyla bu yastık üzerinde kaplanacak yüzeyin boyutlarına göre kesilen varak parçaları at yelesinden yapılmış fırçayla alınarak kaplanacak kısımlara uygulanır.
Varaklanan parça bu işlemin ardından tozsuz ortamda bir gün süreyle bekletilir.
Ahşaba tutunan ve iyice dinlenmiş altın varaklarının parlaklığı fildişinden yapılmış özel aletlerle bastırılarak meydana çıkarılır. Adını kullanılan aletlerden alan bu işlemin adı mıskaladır ancak yaygın olarak mazgala şeklinde söylenir.
Varak işlemi böylece bitmiş olur.
Edirnekâri varak tekniğinde doğal toprak boyalar kullanılarak kompozisyonların karakterine uygun eskitme yapılır.
Son işlem olarak sarı gomalak cilanın üç kat sürülmesiyle eser tamamlanır.”